Birazdan okuyacağınız bu yazı, film ile ilgili sürprizleri
bozacak bilgiler içermektedir!
Bismillahirrahmanirrahim…
Ayetullah Beni Fazl’ın şu fetvası ile yazıma başlamak
istiyorum:
Sinema Allah’a götüren yollardan biridir.
Dünyada hiç kimse yoktur ki, onu
Allah'a ulaştıracak bir yol bulmasın.
Şimdi bir düşünün… Kapkaranlık bir yerdesiniz. Hiçbir şey
göremiyor ve hiçbir şey duyamıyorsunuz. Sonra bir gün sizi alıp başka bir yere
götürüyorlar. Gözleriniz bağlı olduğu için siz hala hiçbir şey göremiyorsunuz.
Ama anlamlandıramadığınız bazı sesler duyabiliyorsunuz. Biraz bekledikten sonra
gözünüzdeki bağı çözüyorsunuz. Her şey bulanık gözüküyor. Hiç bilmediğiniz bir
yerde yatarken buluyorsunuz kendinizi. Bu sersemlik hali bir süre daha devam
ediyor. Ardından ayağa kalkıp yürüyebilecek duruma geliyorsunuz. Üstelik
gözünüz dâhil diğer duyularınızı da iyi kullanabiliyorsunuz artık. Bunlar o
kadar da önemli değildi aslında. Asıl önemli olan bir türlü cevaplandıramadığınız
sorular!
“Ben kimim?” oluyor aklınıza takılan ilk soru. Ardından
“Burası neresi?” sorusu geliyor. “Ve neden buradayım?” sorusuna da bir türlü
cevap bulamıyorsunuz. “Ne yapmam gerekiyor?” sorusu ise sizi en çok düşündüren
soru oluyor. Ve bunun gibi sorular kafanızı kurcalayıp duruyor… Bir zaman sonra
anlıyorsunuz ki sizden bir yere ulaşmanız bekleniyor. Ulaşacağınız yer BİR tane
fakat kullanacağınız yol sayısı sayamayacağınız kadar çok! Ama hangi yolu seçecek
olursanız olun bu yollarda sizi yolunuzdan saptırmaya çalışacak bazı ‘şeyler’
bekliyor. Eğer o ‘şeyler’e yakalanırsanız sizde onlardan biri olacaksınız.
Şayet yakalanmazda yola devam ederseniz amacınıza ulaşacaksınız. Hâsılı
anlayacağınız her şey sizin elinizde, vesselam!
Kafanız mı karıştı? O zaman şu ‘ayet’ size ‘yol’
gösterebilir: “Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz
doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir
(çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O,
işitendir, bilendir.” (Bakara / 137)
Bu film, din
adamlarıyla halk arasındaki uzaklığı gösteriyor…
İran’da kapalı gişe oynayan, Uluslararası Tahran Fecr Film
Festivali’nde seyirci oylarıyla “En İyi Film” seçilen ve “En İyi Senaryo”
ödülünü alan Marmoulak -ya da ülkemizde bilinen adıyla Kertenkele- filmi deyim
yerindeyse İran’ı ikiye bölmüş bir filmdir. Bir kesim “doğru yolu bulup inançlı
bir Müslüman olan” hırsız Rıza’nın hikâyesini anlatan filmi överken, diğer bir
kesim “din adamlarıyla dalga geçtiği” gerekçesiyle filmin yasaklanması istemiştir.
Mesela Anayasayı Koruyucular Konseyi Genel Sekreteri Ahmed
Cennetî film hakkında, “Böyle filmlerin gösterilmesine karşı çıkılmalı, çünkü
din adamlarıyla dalga geçiyor ve toplumsal fesada yol açıyor” demiştir. Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Hüccetül İslam Muhammed Ali Abtahi ise, “Çok olumlu bir film
olduğunu düşünüyorum, çünkü gerçek din adamlarıyla, din adamı olduğunu söyleyen
ama içten içe öyle olmayanlar arasında ayrım yapıyor. Film, seyircilerin din
adamlarını da diğer insanlar gibi görmelerini, yani diğer insanlar gibi
iyilerinin ve kötülerinin olduğunu görmelerine yardım ediyor” demiştir. İranlı
yöneticileri birbirine düşüren filmin, bu gibi tartışmalar yüzünden gösterime
girmesi bir ay gecikmiş, ancak sansür kurulu tarafından toplam 4 dakikalık bir sahnesinin
kesilmesinden sonra gösterimine izin verilmiştir. Filme gösterilen yoğun ilgi
nedeniyle, biletlerin günler öncesinden tükendiğini ve gece geç saatlere ek
seanslar konulduğunu da hatırlatalım. Tabi herkesin filme ilgi gösterdiğini
söylemek doğru olmaz. Zira Meşhed kentinde filmin gösterilmesini yasaklanmış;
hatta film bobinlerine ve reklam afişlerine el konulmuştur.
“Marmoulak filmi neden böyle farklı tepkilere maruz kalmıştır?” ya
da “Film gerçekten din adamalarını ve rejimi eleştiriyor mu?” gibi sorular
haklı olarak sorulabilir elbette. Ama daha önemlisi “Bu film neyi anlatıyor?”
sorusunu sormak gerekir bence. Peyman Ghassemkhani’nin ince detaylarla bezenmiş
usta senaryosunu başarılı bir şekilde perdeye aktaran yönetmen Kemal Tebrizi
film için, “Bu film, din adamlarıyla halk arasındaki uzaklığı gösteriyor. Belki
ben bu uzaklığı kapatmak için Kertenkele Rıza’nın din adamı olarak kullandığı
yöntemleri kullanmak gerektiğini söylemek istemiş olabilirim” demiştir.
İnsan sadece insan
olduğu için saygıya layıktır. Güzel kıyafetler ona değer katmaz.
Bir hırsız, imam kılığına girerek hapishaneden kaçarsa ne
olur? Muhtemelen ilk fırsatta kıyafetlerinden kurtulup yurt dışına kaçar. Peki
ya imam kılığında dolaşmaya mecbur kalırsa?
Dini hayatından çıkarmış, din adamlarına inancını yitirmiş
bir adamdır Rıza. Giremeyeceği ev, tırmanamayacağı duvar olmayan usta bir
hırsız olmasından ötürü de lakabı ‘Kertenkele’dir, Kertenkele Rıza! Sağ omzunda
lakabını somutlaştıran birde dövmesi vardır. Fakat ne kadar işinin ehli olursa
olsun bir gün iş üstündeyken yakalanır, hayatında eline silah almamış biri olsa
da silahlı soygun yapmakla suçlanır ve defalarca temyize gitse de bir sonuç
alamaz. İşte onun için dönüm noktası bu şekilde başlar…
Rıza’nın hapishane duvarlarını çevreleyen dikenli tellere
takılmış güvercini duvara tırmanarak kurtardığı kısacık sahne, bir insanın
özgürlüğünün önemini anlaması için yeter de artar bile! Özgürlüğün sembolü olan
beyaz güvercin avucundan uçup giderken Rıza dikenli tellerin öte tarafındaki
dünyaya büyük bir özlemle bakar. Öyle ki sanki hapsedilen sizmişsiniz gibi bir
etki bırakır üzerinizde!
Sert mizaçlı hapishane müdürü yüzünden yaptığı en ufak şey
de haftalarını karanlık koğuş da geçirmek zorunda kalan Rıza, artık
dayanamayacak duruma gelir ve hapishane revirinden çaldığı ilaç ile intihar
etmeye çalışır. Ama yapamaz. Hala kurtulmak için bir umudu vardır. Fakat bu
esnada talihsiz bir şekilde yaralanarak hastaneye kaldırılır ve orada adaşı
Rıza’yla tanışır.
Kertenkele Rıza ile Molla Rıza’nın karşılaşmasıdır bu.
Adları aynı olsa da birbirlerinden çok farklıdır bu iki insan. Kertenkele Rıza’nın,
adaşının molla olduğunu bilmeden din adamları hakkında atıp tutmasından da ne
kadar farklı düşüncelere sahip olduklarını görürüz…
-Çok umutsuz görünüyorsun.
-Bana nasihat verme de, ne dersen de.
-Nasihat verme niyetim yok. Sadece böyle zamanlarda Allah'a dayanman gerektiğini söyleyecektim.
-Ne için Allah'a dayanayım? Hayvan gibi yaşıyorum. İtibarım yok ve sürekli kafama kafama vuruyorlar. Sonra da Allah'a dayan diyorlar.
-Herkes bilir ki cennet ve cehennem...
-Sözünü balla kestim ama cennet ve cehennem, hepsi saçmalık. Ben ve sen gibi insanları kandırmak için tüm bunları söylüyorlar.
-Kimler?
-Hocalar.
-Elbette mollaların da iyisi kötüsü vardır.
Sonradan -Kertenkele Rıza ile aynı anda- Molla Rıza’nın
asıl mesleğinin boyacılık olduğunu öğreniriz. Bunu öğrendikten sonra Kertenkele
Rıza çok şaşırır ve “Bu mümkün mü?” diye soruverir. Molla Rıza ise o manidar
cevabı verir: “Neden olmasın? İnsan sadece insan olduğu için saygıya layıktır. Güzel
kıyafetler ona değer katmaz.”
Nasreddin Hoca’nın “Ye Kürküm Ye” fıkrasını bilmeyeniniz
yoktur sanırım. Evet, pahalı bir kürk insanların size saygı duymasını
sağlayabilir. Peki ya maddi olarak pek değerli olmasa da kutsal sayılan bir
kıyafetin insanlar üzerindeki etkisi nedir?
İnsanlar, her şeyi
marketlerden alır. Ancak dost satan marketler olmadığından dost satın alamazlar
ve yalnızlık çekerler…
İyileştiği için ertesi gün tekrar hapishaneye götürülecek
olan Rıza, umutsuzluğa düştüğü sırada Molla Rıza’nın kendisine söylediği “İnsanların
sayısı kadarınca Allah'a ulaşmanın yolları vardır” sözünü ilk başta anlamaz,
belki de önemsemez. Birde “Bağışla ama siz hocalar sürekli vaaz vermek zorunda
mısınız?” diye yakınır üstelik. Fakat Molla Rıza’nın diğer hocalara hiç
benzemediğini bu sahnede daha iyi anlarız. Çünkü kendisi Antoine de
Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’inden Tilki ile Küçük Prens arasında geçen o
meşhur diyalogu aktarır. Unutmadan, bir din adamının -benim için çok önemli bir
kitap olan- Küçük Prens’den alıntı yapmasının çok hoşuma gittiğini de
söylemeden edemeyeceğim.
İnsanlar, her şeyi marketlerden alır. Ancak dost satan marketler olmadığından dost satın alamazlar ve yalnızlık çekerler. Eğer bir dost istiyorsan, gönlümü al. Sordu: Peki gönül almak nedir? Cevap verdi: İnsanlarla yakınlaşmak demektir. Bu ise günümüzde tamamen unutulmuş bir şeydir. Tekrar sordu: Bunu nasıl yapabilirim? Cevap verdi: Sabırlı olmalısın, hem de çok.
“Böyle bir hoca ile daha önce hiç tanışmadım” der
Kertenkele Rıza, “Ben de senin gibi bir mahkûm ile hiç karşılaşmadım” diye
karşılık verir Molla Rıza. Ardından Allah’ın selamını verirler birbirlerine. Bu
aralarından geçen son konuşmadır. Kısa sürse de unutulmayacak bir dostluk
kurulmuştur aralarında. Tıpkı Küçük Prens ile Tilki gibi…
Kertenkele Rıza kaçmak için en güzel yolu bulmuştur artık:
Molla Rıza’nın kıyafetlerini giyip çaktırmadan dışarı çıkmak! Bu sahnede Molla’nın
elbiselerini Kertenkele’nin alması için bilerek bıraktığını hissederiz. Ve
artık Kertenkele Rıza, Molla Rıza olarak dışarıdadır. Şimdi tek yapması gereken
pasaportunu alıp ülkeyi terk etmektir. Fakat bu onun tahmin ettiği kadar kolay
olmayacaktır.
Allah nereyi isterse
orada olurum!
Böylece Rıza’nın yolculuğu başlamış olur. Ama aslında Marmoulak,
hırsızlık yaparken yakalanan Kertenkele Rıza’nın Molla Rıza’ya dönüştüğü içsel
bir yolculuğu anlatır…
Burada hemen Kertenkele Rıza’ya hayat veren İran’ın bol
ödüllü aktörlerinden Perviz Perestui için ayrıca bir parantez açmak gerekir.
Şayet kendisi müthiş performansıyla sizi kendine hayran bırakır. Tıpkı Beed-e Majnoon
filmindeki Yusuf rolüyle yaptığı gibi… Meğer Beed-e Majnoon’da tanıdığım Perviz
Perestui hünerlerini daha önce bu filmde sergilemişte benim haberim yokmuş!
Rıza dışarı çıkar çıkmaz insanların ona davranışı
değişmiştir. Tabi kimsenin onun hırsızlık yapıp hapse düşen Kertenkele Rıza
olduğundan haberi yoktur. Beyaz sarığı ve siyah cüppesi ile o artık saygın bir
kişidir. Rıza, ilk olarak arkadaşı Jackson’ın yanına gitmek için otostop
çekmeye çalışır. Ama kimse onu arabasına almaz. Arabasına alan genç adamın da
onun sayesinde yasak olan kestirme yolu kullanmak istediğini anlarız. Ve görürüz
ki insanlar iyi ve kötü olarak ikiye ayrılırlar. Din adamları ve diğerleri olarak
değil…
Namaz kılmayı bile bilmeyen Rıza, televizyondaki
hocalardan bir şeyler öğrenmeye çalışır. Fakat televizyondaki hocalar hiç de
beklediği şeylerden bahsetmezler. Televizyonda Quentin Tarantino ve filmi Pulp
Fiction’dan bahseden bir hocaya rastlamamız bu filmin en absürt tarafıdır
şüphesiz. Hatta hoca şunu bile söyler: “Tarantino'nun dediği gibi, Allah nereyi
isterse orada olurum.”
Rıza’nın yapması gereken şey görünürde çok basittir. Trene
binmesi ve onu istasyonda bekleyen Jackson’ın arkadaşından pasaportunu alması
gerekir. Sonrada bu ülkeden kaçıp kurtulacaktır. Rıza’nın trene bindiği anı
özgürlüğüne attığı ilk adım olarak değerlendirebiliriz. Kim bilir belki de
henüz tren kalkmamışken camın önünden geçen beyaz güvercin -ki bu beyaz
güvercin Rıza’nın hapishanede tellerden kurtardığı güvercindir- bunu işaret
ediyordur.
Rıza trendeyken de kutsal kıyafetinin nimetlerinden
faydalanır. Kondüktör molla görünümlü Rıza’yı hemen boş bir kompartımana
oturtur. Bu sahnede Rıza’nın cüppesine bakıp “Şu Allah’ın işine bak!” dercesine
başını göğe kaldırması Nasreddin Hoca’nın “Ye Kürküm Ye” fıkrasını bize tekrar
hatırlatır. Rıza bu kompartımanda birkaç kişi ile tanışır. Ama bunlardan en
önemlisi Faize isimli kadındır. Faize ve annesinin (özellikle annesinin) Rıza
ile oldukça rahat konuşması da dikkat çeken bir unsurdur.
Namaz vakti gelip tren durduğunda ise Rıza, molla olarak
en büyük sınavını vermek zorunda kalır. Namaz kılmayı -doğal olarak da
kıldırmayı- bilmeyen Rıza’nın cemaate namaz kıldırmaya çalıştığı sahne oldukça
eğlencelidir. Hatta kahkahalarıma engel olamadığımı itiraf etmem gerekir! Bu
sahnenin namazla dalga geçtiğini düşünmediğimi de peşinen söyleyeyim.
İneceği durağa geldiğinde Rıza’yı bir grup insan karşılar
ve ne tesadüftür ki bu insanlar Rıza’nın camilerinin yeni mollası olduğunu
sanırlar. Tam bu sırada Rıza kimsenin görmediği küçük bir çocuğu görür. Daha
sonraları da karşımıza çıkacak olan bu çocuk kuşkusuz Rıza’nın küçüklüğü, yani
Rıza’nın hiç kirlenmemiş masum tarafını temsil eder. Kim bilir belki de
vicdanıdır. Rıza’nın derinlere sakladığı bu masum taraf ilk kez ondan iyi bir
şeyler bekleyen insanlarla tanıştığı zaman ortaya çıkar!
Hapishanenin kapısı
size kapalı olabilir. Ama Allah’a giden yollar her zaman açıktır.
Rıza’nın hayatta en iyi bildiği (belki de tek bildiği) şey
hırsızlıktır. Bu yüzden cami cemaatinin ısrarları üzerine verdiği ilk vaazda
hastanede tanıştığı Molla Rıza’nın ona söylediği “İnsanların sayısı kadarınca Allah'a
ulaşmanın yolları vardır” sözünü tekrar edip durur. Ama henüz bu sözün anlamını
kavrayamamıştır. Hatta bu sözden yola çıkarak hırsızlığın püf noktalarını
bile anlatır cemaate.
Rıza’nın cemaatiyle bizim cami cemaatlerini birbirine
benzetmek mümkün. “Uzayda nasıl abdest alınır?” ve “Korku filmlerinden sonra
korku namazı kılmak gerekir mi?” gibi yerli yersiz saçma sorular soran genç çocuk
buna en güzel örneği teşkil ediyor sanırım.
Kuşkusuz cemaatin o zamana kadar gördükleri mollaların hiç
birine benzemez Rıza. Verdiği vaazlar sırasında müstehcen imalar içeren şakalar
yapması, Quentin Tarantino’dan “Kendisi büyük Ehl-i kitap sinemacılardandır” diye
bahsetmesi vs… Ama kendisi fark etmese de Rıza yavaş yavaş değişmektedir. Bunu
verdiği vaazlarda, söylediği sözlerde ve bulunduğu davranışlarda adım adım fark
ederiz. Her ne kadar aklı sürekli ülkeyi terk etmekte olsa da, sanki istemeden
içinde bulunduğu bu durum onu iyi bir adam olmaya zorlar. Sanki istemeden de
olsa giydiği kıyafetin sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Hatta kendisi
bir hırsız değilmiş gibi, bir gün gözü önünde marketi soyulan aciz adamın
haline acıyarak ona “Bu tür durumlarda gerekli olan onlara temiz bir dayak
çekmek” diye nasihat verecektir.
Artık şans mı deriz, tesadüf mü yoksa tevafuk mu bilmem,
Rıza’nın başka maksatla yaptığı şeyler cemaat tarafından hep hayra yorulur ve Rıza,
görmeseler bile herkesin adını bildiği, sevdiği bir molla haline gelir. Onun
sayesinde camiye gelenlerin sayısı bir hayli artar. Hatta Faize’yi eski kocası Delangiz’in
elinden kurtarmasının ardından herkes bu mollaya saygı duymaya başlar ve cami
hiç olmadığı kadar insanla dolar. Delangiz’de yediği temiz dayaktan sonra
Rıza’nın bir dediğini iki etmeyen ve hayırlı işler peşinde koşan “iyi” bir
adama dönüşür.
Sadece insanların sevdiği bir adam olmamıştır Rıza.
Allah’ın da sevgili bir kulu haline gelmiştir. Çünkü polisler tarafından aranan
Rıza’yı onların elinden kurtaran, hapishanede tellerden kurtardığı güvercin
olur. Polisler 20 numaralı evi ararlarken ne hikmetse 2 numaralı eve
gelmişlerdir. Tabi buradaki hikmet güvercinin 2 rakamının yanına eklediği beyaz
yuvarlaktır! Böylece çok önceden hayatını kurtardığı güvercin, Rıza’nın haberi
olmasa da onu polislerin elinden kurtarır. Bu sahne Muhammed (S.A.V.)’in müşriklerden
saklandığı mağaranın girişine yuva yapan güvercini aklımıza getirir.
Rıza’nın herkes tarafından tanınan bir mollaya dönüşmüş
olması milletvekili olmaya çalışan Mühendis Şücai’nin dikkatini çeker ve Şücai
seçim kampanyasına katkı sağlamak için Rıza’yı hapishaneye götürmeye ikna eder.
İşte Rıza zorla geri geldiği hapishanede ondan beklemeyeceğimiz türden bir vaaz
verir. Öyle ki o gözyaşlarını tutamayıp ağlarken bizimde içimizde bir yerlere
dokunur sarf ettiği etkileyici sözler…
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Siz saygıdeğer halka selam olsun. Özellikle de tutuklu arkadaşlarımıza. Hepimiz biliyoruz ki, insanlar bazen kanunları çiğner. Çeşitli ihtiyaçlar yüzünden. Suçluların, dinsiz-imansız olduğu söylenir. Bunun anlamı nedir? Müsaadenizle açıklayayım. Öncelikle şunu kafanızdan atın. Allah sizi unutmadı. Hapishanenin kapısı size kapalı olabilir. Ancak Allah'a giden yollar, her zaman açıktır. Kaçmak için yol aramaktan vazgeçin. Allah sadece iyi insanlara ait değildir. Bizim Allah’ımız suçluların da Allah’ıdır. Sadece Allah insanlara ayırımcılık yapmaz. Allah, nezaket ve iyilikte herkesten daha üstündür. Dostluk ve bağışlamada en yücedir. İyi bir arkadaş, dostuna her şeyi verir. İnsanlara İlahi tavsiyelere uysalardı, asla hırsızlık yapmazlardı. Ne yazık ki, bazı insanlar her şeyi kendilerine istiyorlar. Bu çok kötü bir şeydir. İnsanların iyi olması için çalışmamız gerek. Bu ise ilgi göstermekle olur. Bu Allah'a götüren yegâne yoldur. Bu çok önemlidir. Niyetim vaaz vermek değil. Faydası yok çünkü. Zorla kimseyi cennete sokamazsınız. Bu nedenle insanlar… Müsaadenizle bir şiirle bitireyim sözlerimi. İnsan değerlidir. Sadece insan olduğu için. Güzel kıyafetler onun değerini yansıtmaz. İnşallah, hepiniz yakında buradan çıkarsınız ve yolunuzu bulursunuz. Lütfen bana da dua edin ki, yolumu bulayım. Umarım sizi bir daha burada görmem. Siz de beni görmezsiniz. İnşallah başka yerlerde görüşürüz. Allah'ın selam ve rahmeti üzerinize olsun. Teşekkürler zaman ayırdığınız için. Çok konuştuğum için de bağışlayın. Allah'a emanet olun.
İnsanları zorla
cennetlik yapamazsın. Öyle sert itiyorsun ki, öte taraftan cehenneme düşecekler
neredeyse.
Rıza zor da olsa pasaportuna kavuşup sınıra gider. Fakat
sınır 2-3 saatliğine kapalıdır. O kadar zaman beklemiştir Rıza, bundan sonra 2-3
saat daha bekleyebilir elbette…
Rıza, uzun ve yorucu olan bu yolculuğunda Kertenkele Rıza’dan
Molla Rıza’ya dönüşmekle kalmamış etrafındaki insanların hayatlarını da
etkilemeyi başarmıştır. Mesela Delangiz, Rıza mahalleye gelmeden önce hırsızlık
yapan, adam döven zorba bir adamdır. Eski karısı Faize’de onu dövdüğü için
ondan boşanmıştır. Ama Rıza’nın sihirli dokunuşu (yumrukları savurmak, diz
altına vurmak ve kafa atmak) onu adam etmiş, hayırlı bir adam olmasına vesile
olmuştur. Hatta Delangiz fakirlerin kapılarını dolaşıp onlara ekmek ve hurma dağıtan
bir adama dönüşmüştür. Ya da Rıza, babası Fazlı Bey’in zoruyla yarışma için Kur-an’ı
ezberlemeye çalışan Gulamali’nin babasının karşısına çıkıp “Hangisi asıl işim?
İnsanlara yardım etmek mi, Kur-an ezberlemek mi? Yarışmaya katılmayacağım. Ezberleyemiyorum.”
demesine cesaret vermiştir. Rıza bunun üzerine Fazlı Bey’e, “İnsanları zorla
cennetlik yapamazsın, sevgili kardeşim. Öyle sert itiyorsun ki, öte taraftan cehenneme
düşecekler neredeyse” der. Şüphesiz çok da haklıdır bunu söylemekte! Nitekim Gulamali
daha sonra “Yarışmaya katılacağım” diyecektir. İnsanlara zorla bir şey yaptırmanın
anlamsızlığını çok iyi özetler bu sahne. Onlara yapmaları gereken şeyin
anlamını kavratmanız, hakkında düşünmesini sağlamanız gerektiğini çok iyi vurgular.
Çünkü Müslümanlık sadece Kur-an ezberlemekten, namaz kılmaktan ibaret değildir.
Zaten Yüce Allah Ma’un Suresinde şöyle buyurur: “Dini yalanlayanı gördün mü?
İşte yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) namaz
kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş
yapmaktadırlar, ve 'ufacık bir yardımı (veya zekatı) da' engellemektedirler”
Sözün özü, Rıza değişmiştir ve etrafındaki pek çok şeyi
değiştirmiştir. Bu yüzden filmin sonunda polisler tarafından tekrar yakalanması
hiç bir şeyi değiştirmez. Arkasında sadık bir cemaat, gerçek Müslümanlığı
yaşayan (yaşamaya çalışan) bir mahalle bırakmıştır. Üzerindeki kıyafetleri
giyip de bunu beceremeyen onca insana rağmen, bir hırsız (eski bir hırsız) doğru
yolu bulup insanları doğru yola sevk etmeyi başarabilmiştir. En azından
çabalamıştır. Tabi bunda hastanede tanıştığı adaşı Rıza’nın büyük payı olduğunu
unutmamak gerekir! Rıza yakalandığı zaman küçük çocuğu tekrar görür ve molla
kıyafetlerini yavaşça çıkarıp çocuğa uzatır. Ardından ağzından şu cümleler
dökülür:
Bu kıyafetler uslu insanlara ait. İnsanların uslu durması iyidir, değil mi?
Rıza’nın mahalleye geldiği ilk zamanlar “Küçelere Su Serpmişem”
isimli Azeri türküsünün camide söylenmesi üzerine Fazlı Bey, “Cami, şarkı
söylenecek yer değil” der, Rıza ise “Caminin sadece yas tutma mekânı olduğunu
kim söyledi” diye karşılık verir. Camide tekrar aynı türküyü duyduğumuzda bu
sefer Rıza’yı polisler tarafından götürülürken görürüz. Bu sahneden sonra bu
türküyü unutmak mümkün değildir!
Küçelere su serpmişem
Yar gelende toz olmasın
Eyle gelsin eyle gitsin
Aramızda söz olmasın…
Ve sonra o kutsal sözü tekrar duyarız:
Dünyada hiç kimse yoktur ki, onu Allah'a ulaştıracak bir yol bulmasın.
Tıpkı Kur-an’da söylendiği gibi:
Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Taha / 50)
0 yorum :
Yorum Gönder